Rahmet, mağfiret ve bereket mevsimi bir Ramazan ayını daha geride bıraktık. Orucun derin manevî eğitimini, sahur ve iftarın bereketini, teravihin coşkusunu ve Kur’an tilâvetinin kalbimizde huşû uyandırmasının sevincini derinden hissederek gönüllerimizi coşturup maneviyatımızı canlandırdık. Bu vesileyle hikmet gözüyle iç dünyamıza bir yolculuk yapıp, kendimizi sorgulayıp özeleştiri yaparak günah, çirkin ve kötü olan her şeyi geride bırakma kararı aldık. Camilerimiz, cemaatle kılınan namazlarla ayrı bir canlılık kazandı. Ellerimiz her zamankinden daha çok iyiliğe açıldı. Fakirleri, kimsesizleri gözeterek, düşkünlere yardım ederek yardımlaşmanın ve dayanışmanın, hayırda yarışmanın, yaraları sarmanın, insanların derdiyle dertlenmenin en güzel örneklerini sergiledik. Büyük bir bütünün anlamlı bir parçası olduğumuzu anlayarak elimizdeki maddi zenginliği, dilimizdeki güzel söz ve dileği, gönlümüzdeki sevgiyi herkesle paylaştık. Neticede paylaşma bilincini davranışlarına yansıtan, infakta bulunarak cömert ve fedakâr davranan Müslümanlar olarak, bununla hem Rahman’ı hem de Rahman’ın kullarını hoşnut ve razı etmeye çalıştık. Böylece Allah'a karşı kulluk görevlerimizi yerine getirmenin manevi huzuru ve mutluluğu içinde birlik ve beraberlik içerisinde Ramazan bayramına ulaştık.
Bayramların dinî, sosyal ve kültürel hayatımızda önemli bir yeri vardır. Bayramlar, dinî şuur ve duygunun gelişmesine, millî ve manevî değerlerin güçlenmesine, toplumda birlik, beraberlik, sevgi ve saygının pekişmesine, yardımlaşma ve dayanışmanın tesisine, dargınlık ve kırgınlıkların giderilmesine, toplum bünyesinde açılan yaraların sarılmasına, akraba, komşu ve büyüklerin ziyaret edilmesine, fakir, yetim ve kimsesizlerin gözetilmesine, çocukların sevindirilip manevî havayı teneffüs etmelerine, kısaca her türlü insanî ve ahlâkî değerin yaşanmasına ve kazanılmasına vesile olan müstesna günlerdir. Bu bakımdan bayram günlerimizi en iyi şekilde değerlendirerek en başta anne ve babalarımız olmak üzere büyüklerimizi, hastalarımızı, komşularımızı, akraba ve dostlarımızı ziyaret etmeliyiz. Dargın olanları barıştırmalıyız, fakirleri, yetimleri, kimsesizleri ve çocukları sevindirmeliyiz. Bu en coşkulu kaynaşma gününde, bu mutluluğun dışında kalmamaya ve bu kaynaşmanın dışında hiç kimseyi bırakmamaya büyük özen göstermeliyiz. Çünkü bayram, kederlerin ve sevinçlerin paylaşıldığı toplumsal bir kaynaşma günü olarak, toplumun bütün kesimleri tarafından paylaşıldığı oranda bayram olma özelliği kazanacaktır.
Bu vesileyle üzerinde önemle durmamız gereken bir husus, Ramazan ayında kazandığımız, Kur’an’la bilgilenme gayretimiz başta olmak üzere bütün güzel hasletlerimizi, bayramda yaşadığımız birlik, beraberlik, dostluk, barış ve kardeşlik havasını bundan sonra da sürdürebilmek, bugünümüzü ve yarınımızı daima bayram yapabilmektir.
Bu duygu ve düşüncelerle, bütün bayramların bayram gibi yaşandığı, barış ve mutluluğun egemen olduğu, insan hakları, adalet ve hukukun gözetildiği, savaş, terör ve yoksulluğun geride kaldığı bir dünya için bayramların birer imkân olması temennisiyle, milletimin, bütün soydaş ve din kardeşlerimin Ramazan bayramını kutluyor, bu bayramın hepimize, insanlık âlemine insanca yaşama adına yeni bir umut ve imkan getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU
Diyanet İşleri Başkanı
0 yorum:
Yorum Gönder